Tüm kayıp kıta efsaneleri arasında en inanılmaz gibi görüneni, Lemurya’nın öyküsüdür. Öykünün kaynağı, 19. yüzyıl doğa bilginleri tarafından ortaya atılan bazı tezlere dayanıyor.
Doğa bilginleri, Hint Okyanusu çevresındeki ülkelerde, lemur adlı bir maymun türü keşfetmişlerdi. Ama ortada açıklanamayan bir durum vardı. Bu ülkeler birbirlerinden binlerce kilometre uzaktaydılar. Üstelik, Madagaskar’la Hindistan arasında olduğu gibi, ülkeler arasında uçsuz bucaksız bir okyanus uzanyordu. Bu kadar küçük bir hayvanın okyanusu yüzerek aşması mümkün olamayacağına göre geriye tek olasılık kalıyordu: Bir zamanlar lemur maymunları, bugün yaşadığı ülkeleri kapsayacak genişlikte bir kıta üzerinde yaşamış olmalıydı.
Bu dönemde, yani 1850′lerin sonunda Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayımlanmıştı. Kitapta canlıların evrimi ve değişik türlerin ortaya çıkışı anlatılıyordu. Oysa dini inançlara bağlı olanlar, türlerin yeryüzüne Tanrı tarafından dağıtıldığını öne sürüyorlardı. Lemur maymunlarının bulunuşu, bu iki görüş arasındaki tartışmayı yeniden alevlendirmişti.
İşte bu sırada, Alman doğabilimcisi Ernst Heinrieh Haeckel, ilginç bir fikir ortaya attı: Lemur maymunlarının anayurdu, bu bölgede eskiden var olan bir kıtaydı. Ama bu kıtanın bir kısmı batınca maymunlar bugün üzerinde yaşadıkları ülkelere dağılmışlardı. Haeckel, kayıp kıtaya maymunların adından esinlenerek Le’murya adını verdi. Aynı zamanda buranın “uygarlığın beşiği” olduğuna ilişkin ilk fikirleri ortaya attı. Haeckel şöyle yazıyordu:
“Bazı şartların varlığı (özellikle ardarda gelen bazı tarihi olgular), eskiden Hint Okyanusu’nda bulunan ve daha sonra batan bir kıtanın, insanoğlunun anayurdu olduğunu düşündürüyor. Kıta, Asya’nın güneyinden (belki de Asya’nın devamı olarak) doğuda Hindiçin ve Sumatra adalarına, batıda Madagaskar ve güneydoğu Afrika kıyılarına kadar uzanıyordu.
Daha önce de belirttiğimiz üzere; hayvanların ve bitkilerin dağılımı gibi bazı olguları göz önünde tutarsak, büyük bir olasılıkla çok eskiden Güney Hindistan gibi bir kıtanın var olduğunu söyleyebiliriz… Eğer Lemurya’yı insanoğlunun anayurdu olarak kabul edersek, insan ırklarının göçler yoluyla coğrafi dağılımını da rahatlıkla açıklayabiliriz.”
Gazeteciler ve medyumlar ilgileniyordu, zaman geçtikçe yeni teoriler ortaya atıldı. Lemur maymunlarının dağılımı ve insanoğlunun kökeni üzerine daha inandırıcı fikirler ileri sürüldü. Böylece, Heackel’in düşünceleriyle birlikte kayıp kıta Lemurya’da bir kenara bırakıldı. işte bu sırada birtakım gizemciler ve medyumlar “kayıp kıta” fikrine dört elle sarıldılar. Aynı şey, daha önce Atlantis ve Mu kıtalarıyla ilgili tartışmalar sırasında da görülmüştü.
Sonunda, zamanın en tanınmış gizemcilerinden biri Lemurya ile ilgilendi. Bu kişi, Teozofi Cemiyeti’nin kurucusu Madam Helena P. Blavatsky idi. Açıklanamayan, doğaüstü güçlere sahip olduğuna ianılan biriydi. 1888′de konuyla ilgili olarak Gizli Doktrin adlı bir kitap yayımladı. Kitapta kendi felsefesini de anlatıyordu. İddiasına göre, eski çağlarda var olan bazı olağanüstü düşünceler kendi bedenine geçmişti. Ayrıca, “Mahatma Tarikatı” adlı bir grup bedensiz varlığın, Tibet’ ten dünyayı yönettiğine inanıyordu.
Blavatsky’nin kitabı, Mahatmalara ait eski bir çalışma olan Dyzan Kitabı’na dayanılarak yazılmıştı. Blavatsky’nin belirttiğine göre, Mahatmalar kendisine, göğe nasıl çıktıklarını göstermişlerdi. Dyzan Kitabı, Atlantis’te, şimdi unutulmuş olan Senzar diliyle yazılmıştı. Atlantis ve Lemurya kıtalarının bilinmeyen tarihinden bahsediyordu.

0 yorum:
Yorum Gönder