Dinî hayatta “azîmet” takva ile, “ruhsat” fetva ile amel etmek demektir. Ruhsat, zor durumlarda Allah’ın emrinin terk edilmemesi için gösterilen kolaylıkları da kapsar. Yani ruhsat Allah’ın emir ve yasaklarına her durumda riayet edilmesi için verilen fetvaları ifade eder. Azîmette ise takva ve muhabbet eseri olan bir titizlik vardır. Kılı kırk yarma dediğimiz bir ilgi söz konusudur. Sevenin sevdiği için dağları delmesi misali…
Mesela bir kimsenin beş vakit namazla yetinmesi ruhsat, teheccüd, işrak, evvabîn gibi nafile namazlara da devam etmesi azimettir. Azîmet haramların yanı sıra, dünya ve ahiret açısından boş olan işlerden de kaçınmaktır. Sadece haramlardan kaçmak ise ruhsattır. Kişinin nefsini terbiye etmesi, ahlâkını güzelleştirmesi vaciptir, kulluk vazifesidir. Bu bakımdan temel olarak tasavvuf, azîmet peşinde koşmak değil ruhsatı gerçekleştirmek olarak görülmelidir. Fakat çabuk ve etkili netice için uygulamada azîmetle amel esastır. Ehlullah, harama düşme korkusundan yeri geldiğinde mübahlardan bile sakınmıştır.
***
***
İmam-ı Rabbânî k.s. azîmeti şöyle açıklar: “Halkın incitmesine sabretmek, onlara her zaman güzel davranmak azîmet yoludur. Onlardan uzak durmak ise ruhsat yoludur.” Yine İmam Rabbânî k.s. tasavvuf yolunun şartlarını şöyle açıklar: “Ehl-i sünnet ve’l-cemaat itikadına sahip olmak, Peygamber Efendimizin s.a.v. sünnetine uymak, bid’atlerden ve nefsanî arzulardan kaçınmak, ruhsatları terk edip azîmetle amel etmek.”
***
İmam Kuşeyrî k.s. hazretleri deyince akla hemen bir tasavvuf klasiği olan “Risale”si gelir. Halbuki İmam Kuşeyrî k.s.’nin “Letâifu’l-İşârât” adlı tefsiri Kuşeyrî Risalesi kadar kıymetli olup, özellikle tasavvuf ehlinin istifade edebileceği bir eserdir.
Tarihî süreç içinde üç çeşit tefsir ortaya çıkmıştır. Bunlar “rivayet tefsiri”, “dirayet tefsiri” ve “İş’arî/tasavvufî tefsir” olarak adlandırılır. “Letâifu’l-İşârât” tasavvufî tefsirlerin en önemlilerinden biridir. Söz konusu tefsir edebî bir üslupla yazılmış olmakla beraber anlaşılması gayet kolaydır. Tefsirde geçen bütün tasavvufî açıklamaları Kur’an ve Sünnet’e dayandırılmıştır. Kuşeyrî, tefsirin yazılma sebebini “hakikat ilmi olarak adlandırdığı tasavvufun şer’î ilimlere zıt olmadığını ispat etmek” olarak açıklar.
Şeyh Muhammed Murad Özbekî k.s. buyuruyor ki: “Bil ki, Nakşibendî yolu, hiçbir fazlası ve noksanı olmaksızın Peygamber sahabilerinin yoludur. Bu yol, Sünnet ve azimet ile kulluğu sürdürmektir. Âdetler, ibadetler, muameleler; velhasıl bütün işlerde bid’atlere düşmekten sakınmaktır. Ve benliğin aradan çıkartılmasıyla Allah ile huzur bulmaktan ibarettir.”
***
Kenan Rifaî k.s. hazretleri buyurur ki: “İnsanın benliğini saran bencillik, kötülük, çirkinlik ve yokluk gömleğini yırtan tek kudret aşktır. Nefs gömlekleri ilahî aşk ile yırtılan kimseler, her türlü ihtiras ayıplarından temizlenirler.”
***
Seyyid Ahmet Rifaî k.s. hazretleri buyururlar ki: “Hakk’ın kulu kendine çekmesinden (cezbeden) maksat aşktır. Aşkın özelliği şudur ki, harareti ateş gibidir ve kalpte Allah’tan gayrı ne varsa yakar. Onun için aşk ile bir anda ulaşılan makamlara, mücahede ile birçok yılda erişilemez. Çünkü mücahedede Hak’tan bir çekiş yoktur. Hakk’ın kulu çekişi (cezbe) bir iksirdir ki, geçici benlik onunla saf cevher haline gelir.”
***
Ebu Cafer Taberî rh.a. meşhur tarih kitabında Cercis a.s. adında bir peygamberden bahseder. Cercis a.s., İsa a.s.’dan sonra yaşamış ve Filistin’de onun şeriatı ile amel etmiş olan bir nebidir. Yaşadığı bölge putperestlerin elindedir. Bu sebeple insanları Hakk’a davet yolunda uzun süren işkencelere maruz kalır ve en son şehit olur.
***
Şah-ı Nakşibend k.s. hazretleri, “Allah Tealâ’nın doksan dokuz ismi vardır. Kim onları sayarsa, cennete girer.” mealindeki hadis-i şerifte geçen “ahsa” kelimesiyle ilgili şu açıklamayı yapar: “Ahsa’nın bir manası saymaktır. Diğer bir manası ise, bu ism-i şerifleri öğrenip bilmektir. Bir manası da, bu esma-i şerifin gereğince amel etmektir. Meselâ ‘Rezzak’ ismini söylediği zaman, rızkı için asla endişe etmemeli. ‘Mütekebbir’ ismini söyleyince, Allah Tealâ’nın azmetini ve yüceliğini düşünmelidir.”
***
Derviş, mürşidinin yolundan, talimat ve tavsiyelerinden ayrılırsa feyz ve nisbet kesilir. Buna tasavvufta bid’at denir. Bu bid’atler haram veya mekruh olmamasına rağmen müridin nisbetinin ve feyzinin kesilmesine sebep olur.
***
Kübrevî şeyhi olan Necmeddin Dâye k.s. hazretleri, “Mirsâdü’l-İbâd” adlı eserinin yazılış amacını şöyle açıklar: “Sadık müridin ‘ben kimim, nereden ve niçin geldim, nereye ve ne maksatla gidiyorum’ sorularına bir cevap bulmasını sağlamak…” Yazıldığı tarihten itibaren büyük bir ilgi gören “Mirsâdü’l-İbâd” tasavvufu teori ve uygulama açısından anlatan bir eserdir ve Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
***
Derviş, zikrine devam ettikçe zikrullahın bütün kâinatı kuşattığının ve kendisinin de tüm varlıklarla birlikte zikrettiğinin farkına varır. Bu hali Ubeydullah Ahrar Taşkendî k.s. hazretleri şöyle anlatır: “Öyle zamanlar olur ki bütün seslerin, rüzgârın, suyun, yağmurun Allah’ı zikretmekte olduğunu duyardım. Hatta Semerkand’da bir eğlence meclisinin önünden geçerken kahkaha ve çalgı seslerini hep Allah’ın zikri olarak işitirdim.”
***
Allah Tealâ, herkese tesellisini başka türlü verir.
0 yorum:
Yorum Gönder